4 Haziran 2012 Pazartesi

Ruhu Olmayan Adam

izleri sür,
takip et
ruhu olmayan adamı,
bulacaksın.
soğuk bir beden
derinlerde,
takip et,
göreceksin
ruhu olmayan adamı.

gölgelerden geliyor
uğultular,
çağırıyor
çocuklarını.

takip et,
bulacaksın.
mantığı geçince,
sessiz gölün dibinde.
takip et,
göreceksin.

biri bağıracak.
biri ağlayacak.

seveceksin,
çok seveceksin.
bulduğunda,
ruhu olmayan adamı.


2 Haziran 2012 Cumartesi

şşşşşttt!!!
uvertür girdi sessiz ol!
...
...
...
senin sıran!

bu gösteriyi kaçıranlar  pişman olacak, yıllardır sergilediği en iyi performans bu onun. çok alkışlandı. son zamanların en iyisi, sanat dünyasındaki baş oyuncu. bir beğenmeyen çıkmadı onu. insanlar çığlık atıyor sokaklarda, biletler bir anda tükeniveriyor. gösterilerine sponsor olmak için kaç firma kuyrukta bekliyor. çıt çıkmıyor salondan o sahnedeyken. sadece koltuklara değil, insanlar yerlere oturup izliyorlar. çeneleri göğüslerine düşmüş, göz kapakları ipin üzerine yürü gibi pür dikkat. portreleri çizilir gibi hareketsiz,tek bir hareket çıt yok salona.
repliği salonun en arkasındaki gözlüklü adamın gözlüğüne çarpıp çarpıp çarpıp tekrar sahneye geliyor. siyah perdeler kapanır kapanmaz tekrar açılıyor. beş kere on kere on beş kere tekrar tekrar tekrar.
elleri ağızlarında ıslık çalıyorlar,alkışlardan elleri kıpkırmızı. bir kukla kukla kukl kuk ku k... tek elden oynatılan onca insan. tek elden yönetilen onca beyin, ruh...

ne için geldiler bu salona? ne için tapıyorlar bu oyuncuya?

şşşştttt!!!

"kafeslere tıkmalılar beni. hiç değer vermemeliler bana. ben onlar için çocuklarını eğlendiren bir şeyden başka bir şey olmamalıyım."

"viskimi koysunlar önüme.kıyafetlerimi kapıma assınlar. her sabah bir bardak ballı sütüm hazır olmalı ve kahvaltımı tam vaktinde getirmeliler."

"dilimi çıkarıp el hareketi çekmeliyim onlara. kırmızı götümle gülmeliyim"

"kırmızı halılarda yürüyorum ben kare kare fotoğraflarım çekiliyor. her gün gazetelerde milyonlarca ben,ben,ben."

"yemek atmaları için yalvarmalıyım,türlü türlü şirinlikler yapmalıyım onlara. açım. burada hiç iyi bakmıyorlar bana."

"para para para,ün ün ün!!!"


bir maymun,bir maymunum ben,elimde viski şişesi sahnemi bekliyorum. sağlıklı beslenip spor yapıyorum. sikilmiş hayat düzeninizde beni de maymun ettiniz. ve işte bir maymun bin maymuna oynuyor.

perde...


şşşşşttt!!!
uvertür girdi sessiz ol!
...
...
...
senin sıran!

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Yalnız Kahkahalarım


benim yalnız kahkahalarım,
bir gök gürültüsü.
etrafında kara bulutlar,
lacivert yanan bir gökyüzü ,
sessizlik içinde...

yalnız kahkahalarım,
uçsuz bucaksız bir deniz.
üzerinde yakamozlar,
ufuğun en boş yerinde,
karanlıklar içinde...

yalnız kahkahalarım,
sahilde yakılmış bir ateş.
çevresinde çocuklar,
yüzleri turuncu,
mutluluk içinde...
selamlar olsun sana ey okuyan, hayırdır neden burdasın? aslında başka bir şey ararken buraya düşenlerden misin? hani youtube da falan ordan oraya atlayıp "nasıl geldim lan" buraya durumunu yaşıyoruz ya,hah işte onun gibi. yoksa burayı arayıp burayı bulan "ne istediğini" bilen biri misin? hangisi olursan ol bunun ikimiz için de bir önemi yok sonuçta. ben gevezelik ediyorum.
gene bugün senin hiç alakadar olmadığın, hiç ilgini çekmeyecek, sana bi bok katmayacak öylesine bir yazı okuyorsun. eminim hayatında böyle yazılar okuyup "niye okuyorum lan bunu" deyip bıraktığın yazılar olmuştur. ha hala bırakmadıysan o da senin sorunun,bana ne lan.
sana bu yazıyı 25 derece sıcaklıktaki odamdan 12 mayıs 2012 gününde yazıyorum. ve biliyor musun bu yazıyı sadece sana yazdım ben. sadece sen okuyasın sen bi bok anlamayasın diye. hedef kitlem bütünüyle senin elin kolun,bacağın ve burun deliklerin. burun deliklerinden girip  kulaklarından çıkıcam ve hayatının bir evresinde tekrar aklına gelicem. biliyor musun buna psikolojide zart zurt yöntemi deniyor. bilmiyor musun?
herneyse bakıyorum yazının burasına kadar okudun, neyi merak ediyorsun sen lan? nereye varacak diye olabilir, belki stilim hoşuna gitmiştir, belki beni ilgi çekici buldun, belki de sadece başladığın kitabı,filmi bitirme takıntın olduğu gibi bu yazıyı da bitirme takıntına yenik düşüyorsun.
sen nerde yaşıyor,ne yiyor ne içiyorsun bilmiyorum ama bildiğim bir şey var çok boş işler yapıyorsun. diyebilirsin ki neden bu blogu açtın okumayalım diye mi? canım öyle istedi çünkü. hayatta sırf canım öyle istediği için açtığım,yazdığım nadir işlerden bu blog da. gerçi ben ona biraz hoyrat davranırım. arada uğrar arada uğramam ama sever beni kayıtsız şartsız. bilirim ki o hep bıraktığım yerdedir. zaten hayatımızda böyle şeylere ihtiyaç duymaz mıyız bazen? sen duymamış olabilirsin bugüne kadar,belki mükemmel bir sevgilin,sıkı bir dostluğun,imrenilecek bir ailen falan vardır. olabilir,olsun da, bana ne. söylemek istediğim şu ki; hayatımda her istediğimi yapabileceğim,her istediğimi söyleyebileceğim, tanımadığım okurlara kafa tutabileceğim, sınırsızca küfrü barındıran, ağzında sakızlı bir orospu resmedebileceğim, bazen göndermeler yapabileceğim uçsuz bucaksız bir yer burası. okumanı mantıksız buluyorum çünkü öylesine yazıyorum ben,açıyorum müziği alıyorum kahvemi, sigaramla beraber boktan boktan yazıyorum. ha illa okumak istiyorsan git başka yazılarımı oku, onlarda sanat var,ya da ben öyle sanıyorum. gerçi bazıları benim yazılarımı iğrenç,sümüğümsü ve kokuşmuş bulurlar doğru. napayım ben karanlık edebiyatı seviyorum. edebi anlayışımız birbirine uyuşmayabilir, o zamanda siktir olup gitmek senin için çok zor olmasa gerek. bir daha da uğramazsın zaten. uğramaz mısın lan?
hayat bazen seni hiç istemediğin yerlere çekebiliyor sayın okuyan. hayatının son aylarını niye yaşadığını ne halt ettiğini kendine soruyorsun. tabii ben böyle bi giriş yapınca senin kafanda hemen ağır bir müzik çalmaya başladı. melonkolik yazıcam sandın galiba. yok öyle bir şey. bu girişi neden yaptım bilmiyorum. edebi bir akım var duymuşsundur belki:stream of conciousness. duydun mu bilmem. hemen seni aydınlatayım da bari yazı bittikten sonra ne bokuna okudum ben bu yazıyı deme. gerçi öyle desen de çok umursamıyorum,sonuçta bu yazının ne bir başlığı var ne bir vaadi. herneyse,şu akımdan bahsedeyim. alıyorsun önüne laptop ya da kalem kağıt,başlıyorsun kafana gelen kelimeleri veya cümleleri pıtır pıtır dökmeye. bak şu an benim aklıma bok geldi mesela. bundan sonra yazımı o teknikle devam ettircem sayın okuyan,çıkışlar sağdan.
sigara paketlerini niye birleştirmiyorum,kahve fincanı burda kaç gündür,pspyi ne hevesle almıştım lan,tipe bak.çatlamış oje ve janvier fevrier mars. mars olmak mars gezegeni,marştır belki ingilizce karakterler falan diye düşünürsek. çok sıcak,çok sıcak geldiyse dırım dırım. dur lan neydi şarkı,hala okuyor armut.

22 Şubat 2012 Çarşamba

bana iğrenç gelmez,
katlanılacak bir şeyi yoktur,
bana göre hiç sorun değildir,
üzerinde duracak bir şeyi yoktur,
senin dünyan yalnızdır
dayanılacak bir tarafı yoktur
sevgin çok barizdir
meraklanacak bir yanı yoktur




15 Aralık 2011 Perşembe

Danny 3

sokağın bir köşesinden çevirdiği hayat kadının arabaya binişini öyle bir açgözlülükle seyrediyor ki irkildim. arka koltukta ben,elbette görünmez bir şekilde,sakin ve açgözlü bir şekilde,ağzımdan salyalar akarak,gözlerim yarı baygın bir şekilde parıldayarak,bir melodi mırıldanarak,izlemekteyim. en karanlık günün en karanlık gecesinde en karanlık sokakta en karanlık köşede en karanlık şehvetle en karanlık seslerle en karanlık doyum noktasıyla bitecek bu iş. arka koltukta ben,eski halimle izlemekteyim. kadının ayrık duran bacaklarından baldırlarının bir erkek kadar kaslı olduğunu izlemekteyim. bizimki arabayı sürüyor. hafif kambur ve öne abanmış varmak istediği yere acele eder gibi. çenesi direksiyona dayalı iki eliyle sımsıkı tutmuş bir şekilde. hızlı bir şekilde ilerliyoruz. evden çok uzakta değiliz. hayat kadınlarının bol olduğu bir sokağın ortasında yıkık dökük bir apartman katında yaşıyoruz. her neyse orayı zaten biliyorsunuz. bu gece sonunda biraz para kazanmış olacak ki birine emrine amade ediverdi. o kadar aç ki o kadar istekli ki... o kadar bütün insani duyguları hayvani duygularınca yutulmuş ki... ilk gördüğünün önünde duruverdi. kadın bile düşünüverdi onun bu pis ve kokuşmuş görüntüsü karşısında. şüphesiz hayır deme şansı olsaydı hemen derdi. bunların bazıları istekli görünmeyi işlerinin gereği sayarlar. bazıları da tam tersi. öyle yüzsüz öyle ölüdür ki bunlar adamın ağzındaki salyayı akmadan havada kurutuverirler. bizimkisine böylesi denk gelmemişti,istekli olan kadınlardandı bu ama onunda bu görüntü karşısında isteği kaçıverdi ağır ağır adımlarla bindi arabaya. bacak bacak üstüne atmadı bacaklarını ayırarak oturdu. bluzunu aşağı çekmedi. hiç konuşmadı. ben arkadan izledim. dışarıdan diğer kadınların kahkahaları geliyordu. şanslılar diye söylendim,bizimkinden kıl payı kurtulmuşlardı.onca zamandır onunla yaşamama rağmen ben bile ısınamadım ona,ısınmaktan çok daha önce alışmak var tabi. alışamadım. kokusu hiç bir gün aynı değildi mesela. her gün ayrı bir iğrençlik kokardı bazen tıpkı bir kusmuk gibi ekşi ve sıcak,bazen sidik gibi asitli ve keskin... bazı günler tanıyamazdım onu. kapıdan girip direk kanepeye uzanmazdı içeri gider,işer,buzdolabını açar birkaç dakika önünde öylece dururdu. bazen aynada kendine baktığı bile olurdu. bunları geçelim. 
size asıl olayın nasıl olduğunu anlatmıycam. zaten pek heyecansız bir şeydi. ben arkadan izledim. öyle yumuşak dokunuşlar falan yoktu ha. bizimki ne anlasın öyle şeylerden. kadın da öyle sakin sakin katlandı ki. belki de o geceden sonra işe çıkmaz olmuştur belki arkadaşları uzun siyah saçlı erkeksi baldırları olan bu kadını bir daha hiç görmemişlerdir. belki o geceden sonra evine gidince kendini öldürdü ya da ne bileyim yüksek bir yerden atlamıştır. en isabetlisi bunlardan biri olurdu. ben olsam... ben olsam... 
eve geldiğimizde sabaha doğruydu o direk kanepesine uzandı bense kendi yerime geçip sadece gece görünen böcekleri gözetlemeye başladım. bunlar kırmızı antenli ufak böceklerdi ama gerçekten iğrenç görünüyorlardı. her gece tezgahta umutsuzca bir şeyler arar sabaha doğru kimsenin bilmediği oyuklarına çekilirlerdi. bense gece gündüz ortalarda yoktum. gece gündüz kimse benim varlığımı farketmezdi. kimseye görünmezdim. en aydınlık sabahın en aydınlık vaktinde en aydınlık sokağında en aydınlık köşesinde de,en karanlık günün en karanlık gecesinde en karanlık sokakta,en karanlık köşede de olsam farketmezdi. hep oralarda bir yerde onu izler dururdum,bir olayım yoktu onunda yoktu esasen. ben arkadan izledim. o uyudu.

28 Ekim 2011 Cuma

Hepsi Bu


kaybetmişler
bulamıyorlar
unutmuşlar
umursamıyorlar

dinginler
ezilmişler
körler
zayıflar

delirmişler
kırılmışlar
yalvarmışlar
susmuşlar

acizler
rüyadalar
yarım kalmışlar
kenara atılmışlar

ölmüşler
dirilmişler
gezmişler
yorulmuşlar

küsmüşler
ağlamışlar
kesmişler
sürünmüşler

ruhsuzlar
merhametsizler
caniler
katiller

daralmışlar
kaçmışlar
bulamamışlar
geri dönmüşler

hepsi bu.

18 Ekim 2011 Salı

HASTALIK

hastalıklı beyinleri severim
hastalıklı bedenleri severim
hastalıklı ruhları severim
hastalıklı her şeyi severim
yağmuru severim
ellerim üşür
hasta olurum
hasta olmayı severim
başım ağrır
midem bulanır 
burnum akar
hepsini severim
hastalığı severim
dünyamı karartmasını
bedenimi yormasını
gözlerimi kapatmasını
hepsini severim
hastalıklı adamları
hastalıklı kadınları
hastalıklı edebiyatı 
severim
dünyamı karartmasını 
bedenimi yormasını
gözlerimi kapatmasını 
hepsini severim


13 Ekim 2011 Perşembe

Dans

adamla kadın
sabaha kadar dans ettiler
yavaşça
hiç yorulmadan
oldukları yerde bir sağa
bir sola
gözlerini kapattılar
hiç konuşmadan
dans ettiler
sokağın köşesinde
hava soğuktu
ve karanlık
üzerlerinde kalın montlar
ceplerindeki bozukluklar
vuruyordu her adımda
sokağın köşesinde
sabaha kadar
dans ettiler
yorulmadan
yavaşça
önceden birbirlerini tanıyor bir şekilde değil
ne öncesinde ne de sonrasında
tanımayacak şekilde dans ettiler
sen onu bir bütün olarak sevmiyorsun
senin ihtiyaçların var
sen onu bir insan olarak sevmiyorsun
senin egoların var

12 Ekim 2011 Çarşamba

KADIN

kadın
sevebildin mi?
peki canını yaktılar mı?
zoruna gitti mi?
çok ağladın mı kadın?
beynin zonklayana kadar
uyuyamadığın oldu mu kadın?
uyuyup uyandıgın oldu mu?
ruh gibi dolaştın mı?
olup olmadık yerlerde gözlerin doldu mu?
gülemediğin olmadı mı?
hıçkıramadığın zamanlar gibi
olmadı mı kadın?
o zaman daha büyümedin.
daha var büyümene.
üzücekler seni
canını okuycaklar
şerefsizlik yapıcaklar sana
kazık atıcaklar
çok üzülüceksin
beynin zonkluycak ağlamaktan.
uyuyamıycaksın.
içinde nefret büyüycek.
hayattan soğuycaksın
isteksizleşiceksin,kelimesizleşeceksin
havalar bozucak
ruhun kararıcak
tırnaklarını çok yemekten parmak uçların sızlıycak
midendeki gerginlikten bayılcak gibi hissediceksin
nefret ediceksin
nefret büyüycek
düşman olucaksın
beddua ediceksin
herkese bahsetmek istiyceksin
yaşadıklarına lanet ediceksin
yaşamamak istiyceksin
işte o zaman büyüyceksin kadın

13 Şubat 2011 Pazar

dahil olmak istemiyorum,bu mutsuzluğa,bu gürültüye.doğal olarak sustum. aklımı susturdum. sırf dahil olmak istemediğimden her şeyi bıraktım. her bir zerresini. mutsuz olmayı bıraktım. sırf bir daha mutlu olamayacağımı hissettiğimden vazgeçtim. o an bitti her şey. ilk mutsuzluğu hissettiğim an. mutsuzluğa alışmaya başladığım an. ben ne zaman girdiysem bu mutsuzluğa,işte mutsuzluğun içinde olduğumu unutacak duruma geldiğim an terk ettim. artık yazmıyorum,artık konuşmuyorum. hep sessiz kalanlara karşı ben de susuyorum. karşılıklı susuyoruz,çözülecek bir şey kalmadı artık. 
zaman zaman odaklanacak şeylerde hata yapıyorum. yanlış yapıyorum bir şey için asıl önemli olanları ihmal etmekle. buna dahil olmak istemiyorum bunu istemiyorum. istemememin nedeni açıklamak zorunda bile değilim aslında.açıklıyorsam da kimseyi tatmin etmek için değil. bundan sonra böyle gitmeyeceğini anlıyorsam geri dönemem. inanmadığım bir şeye nasıl devam ederim. bile bile neden devam ediyim. kimsenin nazını çekmek zorunda değilim,kimse benimkini çekmek zorunda değil. kimsenin ağız kokusuna katlanmak zorunda değilim,kimseyi mutlu etmek zorunda değilim,kimseyi aramak zorunda değilim,kimseyle dalaşmak zorunda değilim... kimse de benle bunları yapmak zorunda değil. işler sadece zorunluluk hissiyle yapıldığı zaman daha da boka batıyor. işleri yoluna koymak için,dahil olmamam lazım buna. istemiyorum. ben bıraktım,sustum. olayları çözmek istemiyorum,çok katıyım böyle devam etmek istiyorum. canım istemedi mi konuşmak istemiyorum,istemedi mi kalkıp gitmeye alışığım ben. istemedim mi konuşmak zorunda değilim,istemedim mi hissettirmek bir şeyleri,hissettirmem olur biter. dedim ya ben kafamı susturdum,düşünmüyorum.böyle de gider,artık bıraktım.

3 Şubat 2011 Perşembe

bugünlerde dünya ağır ilerliyor. dünya gelinini kaybetmiş. hayatımda soğuk havanın içinde büzüşmüş ve parmak uçları sudan yeni çıkmışçasına buruşmuş bir et parçası. kaybettim. tam olarak değil ama kaybettim. bunu baştan kabullenmeli. öbür türlü nasıl mutsuzluğun içine atlayabilirim ki. erkekliğimin içinde söndüğünü hissediyorum,ya da rahmim alınmış gibi. geberip gittikten sonra ne izim kalacak ne endamım ne anılarım. tek istediğim bütünüyle unutulmak. her gün tamamiyle unutulmanın özlemi içerisinde uyanıyorum. bir gün tamamiyle unutulucam biliyorum ama ne zaman ne zaman!!! çok sabırsızım nefes alırken mümkün mü bu benim için? birkaç saniye için nefes almayı kesebilirim. birkaç saniyede parmaklarımı da kesebilirim. yazmamayı seçebilirim. şarkı söylememeyi seçebilirim.birkaç saniyede ölümü seçebilirim. bunlar benim kaybetmediğimi göstermez ki. kaybettim.besbelli işte.
bugünlerde dünya ağır ilerliyor. kader çarkı bozulmuş. kıvılcımlarıyla biz irkiliyoruz ama olmuyor. her sabah yine aynı uyanıyorum. rüyalarım kabuslarım... keşke mantıklı şeyler olsaydı. hayır hayır melankolik değilim,asla olmadım. sadece edebiyat anlayışım biraz farklı. bu yazdıklarım dışında bir hayatım var benimde,olmamasını tercih ederdim ya neyse. şu arka planda çalınan müzik var ya beni acayip alevlendiriyor. hem siz black metalden ne anlarsınız? sadece atıp tutarsınız! yalnızca bize karşı önyargılarınız yok ki sizin,sizin her şeye önyargınız,herkese uygun kalıplarınız var. herneyse,dünya diyordum. benim ait olduğum dünyayla,sahip olduğum dünya arasında farklar var. fazla fazla... var işte. burada bırakıyorum ama sanırım bu blogu günlük gibi kullanmayacağımı anlamışsınızdır. benim hayatım sizin umrunuzda değil,bende sizinkini umursamıyorum öyleyse hepimiz kendi bokumuza batabilir,kendi kusmuğumuzda boğulabiliriz!
   Her gece alevler arasında kaldığımı ve küllerime kadar eriyene dek acı çektiğimi görerek uyanıyorum. Bu artık hayatımın bir parçası ya da bir şekilde kabul etmek zorunda olduğumdan bunu söyleyebiliyorum. Bu sabah da o sabahlardan biri.
       Gözümü açtığımda hala kurtulamadığımı düşündüm, gözüme kırmızı bir perde inmişti. İlk defa değil,pek çok kez ‘bu sefer gerçek’ diyorum.’bu sefer gerçekten alevler beni yok etti.’ Ama gene o umduğum, beklediğim son, bu sabah da gelmemişti. Saçlarım her tarafa alev alev dağılmıştı. Benim gibi… Darmadağınıktım. Güneşi gördüğümde daha da dağıldım. Adeta bütün huzmeleri bana saplanıyordu, beni yakıyordu. Her gün bu darmadağınık, parçalanmış halimle ilk güneşin gözlerini görüyordum. Bu yüzden bedenim kasılıyor, kaslarım huysuzlanıyordu. Sırf bu güneş yüzünden üç gündür durmaksızın çalışmama rağmen kimseyi memnun edemiyorum.
   Güneşin benim üzerimde yanıltıcı bir etkisi var. Yanıltıcı, korkunç, mide bulandıran… Öyle ki; yağmuru gerçekten özlüyorum, yağmur damlalarının yumuşak sesiyle uyanmayı, yağmurun insanları kirletmesini, onların saçlarını bozmasını özlüyorum. İnsanların şikayet etmesinden, onları kızdıracak, küstürecek, parçalayacak şeyler yapmaktan garip bir zevk alıyorum. Bu zevk baştan ayağa beni ele geçiriyor ve uzun yıllardır mutluluğumu bu şekilde yaşıyorum. İnsanları onarmaya, hatta dinlemeye bile tahammülüm yok. Ne mutlu ki önemsenilmesi gereken arkadaşlarım, yakınlarda oturan akrabalarım yok. Yalnızım.
    Otendel’e ilk geldiğimde daha on yedi yaşındaydım. Aslında başından beri hiç istemediğim sosyal çevreden kopmak beni sarsmadı. Annemle babam konusunda ise sarsılıştım. İlk defa ayrıydık, ayrı kalmaya mahkumduk. Başından beri iyi bir balerin olmamda onların büyük katkısı vardı. Tatillerde yanlarına gitsem de, kopuyorduk. Ruhum parça parça ayrılıyordu onlardan. Kendimi kimsesizleştiriyordum. Yaşadığım tek yer sahneydi. Sahne beni ısırıyor sonra da sindiriyordu. Sevmediğim o insanların karşısında olduğumu bile unutuyordum. Beni kendisine esir etmişti,yalnızca sahnenin ışıklarını seviyordum. İhanetsiz,doğruyu,tutkuyu,yalnızlığı gösteren tek ışık beni gösteriyordu,izliyordu. Sahnenin geliniydim ve sahne de çok kasvetli bir damattı.
   Yıllar geçti, okulu bitirdim,evimde ruhsuz bir hayat sürüyorum. Hala güneşi,insanları sevmiyorum ve ruhum toz duman. İçimde güne dair hiçbir kıpırtı yok. Dört senedir Otendel’in bu kadar güneşli günler geçirdiğini görmemiştim. Otendel’i seviyorum ama tahminimce güneşle bir ilişki içerisindeler ve beni sinirlendiriyorlar.
  Kalkıp bir sigara yakabildim sonunda.
 Mırıldanıyorum,söyleniyorum,hırçınlaşıyorum… Tek çocuk olmama rağmen şımartılmadım. Şımartılmak da istemezdim zaten. Aksine huysuzlandım,sorunluydum. İlk bale öğretmenimle aramızdaki ilişki gergindi ama o yine de benden emindi. ‘Luthien,iyi bir balerin olucaksın.’ Çok güzeldi, alımlıydı. Daima ben büyüyecektim,ben yaşlanacaktım , ölücektim ama o böyle güzel kalacaktı. Her hareketi bana bir meydan okumaydı. Defalarca kaslarım zedelendi. Onunla yarışıyordum ve o beni küçük düşürüyordu. Yine de kafamda hep onun gibi olmak istedim. O her şeyin en iyisiydi. Saçlarımı uzattım mesela,artık benimde onun gibi saçlarım uzun ve kızıldı.renk açısından şanslıydım. Galiba sadece şu sıralar şanslı olduğumu söyleyebiliyorum çünkü ilk okuldayken kızıl saçlarım hep garipsendi  ve beni de bir numaralı alay konusu yaptı. Bu bir tarafa,yine ona benzemedim. Koyu gözlerindeki anlam farklıydı onun,yaz günü gözlerini kış gibi dondurur,sonbahar gibi kelimeler söylerdi. Benim gözlerim ise her zaman camdan sonbahar yaprakları gibiydi.
    Tüm gün oturup kendime baktım. Aynadaki bitkin görüntüme,içime… İçimde uçsuz bucaksız araziler,bataklıklar tembel tembel uzanmış,sarmaşıklar en kalın kollarıyla damarlarıma dolanmış,mezarlarında çürümeye mahkum insanlar gibi çaresiz görünüyorlardı. Ruhum benden önde, çok çok önde atlılarını kapmış gidiyor ve ben sadece izliyorum. Gözlerim,dudaklarım olması gerekenden soluk,vücudum daimi bir kırgınlık içerisinde. Bacaklarımın gövdeme tutsaklığı bitmiş, kalbimin her bir atışı kulaklarımda çınlıyor. Daha nasıl ifade edebilirim ölgünlüğümü? Bilmiyorum.
   4 yıldır kendimle bir arada olmam,kendimi çok iyi tanımama neden oldu. Tarifsiz bir sonsuzluk var bende,çürüsemde dünyanın daimi misafiri gibiyim. Kendimden sonraki hayatları düşünüyorum. Olur olmaz garip şeyleri… bu eve benden sonra kim gelip oturur? Duvarları beyaza mı boyarlar? Dönüp düşüncelerime baktığımda herkesi korkutan şeyleri bile görüyorum. İnsanların görmekten kaçındıkları şeyleri görüyorum. Sizler de bu yüzden beni  ‘garip’ diye adlandırıyorsunuz.
   Otendel büyük bir şehir. Ama benim için değil. Yediğim sıradan şeyleri aldığım yer,sahnem ve evim arasında ufak bir yaşam alanı. Bir şekilde yaşıyorum. Sağlıksız yaşam tarzıma rağmen hala ölmedim. Sigaraya tutunuyorum,halbuki ben bir balerinim. Sanatçıyım...
   Durup düşünüyorum,başka yapılacak bir şey yok. Sakin geçen egzersizlerimde,boş sahnede dans ederken düşünüyorum. Bazı zamanlar sahne binası tamamen boş oluyor. Ben de çalışmalarımı sahnede yapıyorum. Gözlerimi kapıyorum,kendimi bırakıyorum. Düşündükçe hayatın ne kadar boş olduğunu daha iyi anlıyorum. ‘Yaşamasaydın ne olacaktı Luthien? Hayattan ne beklentin vardı da hayal kırıklığına uğramış gibisin?’ Hayır,hayattan hiçbir beklentim yoktu. Ne yazık ki hayata gelmeyi de ben seçmedim. Ruhumun kör noktalarından biri de şu: hala nasıl ölmedim de bu hayata katlanmayı seçiyorum? Sanırım içimdeki karanlığa,içimdeki müziğe,kök salmış yalnızlığa bağımlıyım. Mutlu yaşayamazdım biliyorum. Mutlu olsam hayata katlanamazdım. Yalnız olmak,karanlıkta oturup sigara içmek,saçlarımın dağınıklığı,sorumsuz yaşayışım… Bunların hepsi benim seçimim. Karanlık ruhumun bir parçası ve hayatımı katlanılabilir kılan asıl neden de bu karanlık.
Rüyamda gelişmeler olmaya başladı. Birisi sürünerek bana doğru geldi,fakat alevler ona bir dost gibi davrandılar ,onun gövdesini  okşadılar. Halbuki ben olmalıydım onun eşsiz beyaz tenini okşayan. Alevlere kıskançlığım bir yana,o kadar büyülüydü ki;iyice yaklaştıgında  ayağa kalktı ama yüzünü göremedim. Parlak,bembeyaz gözleri dışında yüzü çizilmeyi bekleyen tualler gibiydi. Fakat tam o sırada bambaşka korkunç bir yüze dönüştü,gözlerindeki anlam belirginleşip,kolları beni sıkmaya başladığında içimdeki ürpertiyi hatta dehşeti  her noktamda hissettim. Öyle sıktı,öyle sıktı ki tuzla buz oldum. Tam bir kabus. Yine de uyandığım zaman ona olan hayranlığımı kendime söyleyebildim. Evet rüyamdaki kişi beni tamamen büyülemişti. Her ne kadar sonu kötü olsa da bir süre onu düşünmeden edemedim. Bazen sırf onu tekrar görebilmek için uyumayı istedim. Ama o hiç gelmedi. Artık alevler içinde can çekiştiğim ya da birinin beni tuzla buz ettiği rüyama o kadar alıştım ki rüyamda alevler korkunç sesleriyle gürlemeye başlayınca ‘bu bir rüya,ve artık korkunç değil’ diyorum. Alevlerin arasından gelmesini bekliyorum. Eskiden benim için epey bir korku kaynağı olan bu rüyaya anlam kattın suratsız adam!
Hücrelerim isyanda. Dinim beni terk etti. Ailemle ne zamandır görüşmüyorum. Arkadaşlarım yok. Hücrelerim biraz duygu istiyor. Bende her seferinde,en abuk sabuk şeylerden duygulanmaya çalışıyorum. Ee,tabii olmuyor. Bir şeylere yüklenmeliyim diyorum,bir şeyler yüzünden acı çekmeliyim diyorum. Ama hayatım o kadar tutarsız ki. Sorumluluk alıyım diyorum. Hayır,bu sefer de sorumluluktan şikayet ediyorum. Ben bu değilim diyorum. Bir şekilde kurtulmam lazım bu hasta hayatımdan.
Bale çalışmalarım da sürüyor tabii pasif pasif. Ay sonundaki gösterim için uğraşıyorum,en azından uğraştığım bir şey var. En çok korktuğum şey balenin de içimdeki mumlarını söndürmesi. İçimdeki tek ışık bu. Işıklar,ışıklar,ışıklar… Benim için konuşulması gereken en son şey.
Hayatım  böyle sürüp gidiyor. Ne kadar zamanım var bilmiyorum. En iyisi tekrar uyumak ve beklemek. Belki de bu sefer bitecek.

1 Şubat 2011 Salı

kahramanlara ne oldu
ben yaptım onların yerine
ne olmuş onlara
ben öldürdüm ejderhayı
hem daha sıcaktı bir erkeğin kollarından
hem daha heyecan verici ilk öpüşmeden

ne oldu kahramanlara
ben sevdim onların yerine ulaşılmaz sevgiliyi
serenatlar yaptım 
hem soylu bir centilmenim ben 
ailemin soyu götünüze kadar dayanır

ne olmuş kahramanlara 
hayatlarını orospular peşinde harcadılar
paralarını Vegas'da yediler
alkolden hıçkırıklara boğuldular
cinsel hastalıkları bile var

uzak durmalı böyle kahramanlardan zaten
atıyla tavlar belki 
kurbağadan daha iyidir bazen 
ama farketmez ikisi de aynı pek çok yönden.


çok sahipleniyorsun
uzak uzak uzak dursun
çok çıkarcısın
evet evet evet
zaten ikimizde ne istediğimizi biliyoruz
çok küstahsın
kesinlikle
bunu istiyorum
çok çok eziksin
olmaz olmaz olmaz
ayaklan!
çok sakinsin
yanlış yanlış yanlış
hareket istiyorum
iticisin
iğrenç iğrenç iğrenç
seviyorum bunu
böyle olmak istiyorsun
böyle olmanı istiyorum
iğrenerek severim ben!

25 Ocak 2011 Salı

DANNY 2

bu danny'le  ne yapmalı? kafasını mı kesmeli hemen,işkence mi etmeli? ne yapmalı? ne yaptrımalı? ne? bu danny'i sevmeli mi yoksa kafasını taşla ezmeli mi?yok yok... bu danny'i kaçırmalı biri benim kafamdan. kaç kurşun yemiştir ki kafasına,kaç kesik almıştır ki hayatı boyunca? hayatı yok ki onun. hayatı boka batmış,kokuşmuş tam bir çöplük. tekerlekli sandalyesinden mi kaldırmalı onu? itelemeli mi? kan mı kusturmalı? verem etti beni verem. şu iğrenç kahverengi kazağından sıkıldım! ayakkabısının arkasına basması artık hiç güldürmüyor beni. arada çorap giymemesi neşelendirmiyor. artık sıkıldım! biri onu çekip almalı altı boyutlu kerhaneden. domuz kokusu var onda,kendi bokunu yesin bari oldu olacak. edebinde bile kusmuk kokusu var. ağzı kırk yılın başı tütün kokar. ama götü istisnasız kokar. hem ne bu karı düşkülüğü, zor yapar biraz o işi.. iktidarsızlık iktidar! hem kim öper onun dişsiz ağzını kim yaklaşır kirden siyahlaşmış boynuna. ama ne yapışkan şeydir o!!! pinekleyerek alır maaşını,karnını kafeinle doyurur.
dıtt...dıt...dıt...dıtdıt...
kafatasını kemiren avuç avuç böcekler üremeden önce bir tanesi bile yeterdi onu delirtmek için. şimdi binlercesi milyonlarcası yapış yapış bir ıslaklıkla dişliyor iliklerini. salyalarında mikroplar mikroplar... çeşit çeşit iğrençlikler... hepsi de danny için. bütün bu ödüller bütün bu kutsal varlıklar. ayakları soğuyorsa bırakın ölsün. ağzı buruş buruş kapanıyorsa bırakın ölsün. derisi sünüyorsa, inip kalkmıyorsa artık göğsü bırakın ölsün. ölüsünü cinlere yem ederiz. ölüsünü biz yeriz eğer kabul etmezlerse.biz iştahla yeriz şapur şupur ve çiğ çiğ yeriz. çiğnerken lastik lastik etlerini hissederiz. defalarca çiğneriz defalarca ve defalarca,sümük kıvamına gelinceye kadar dişleriz. suyunu çekeriz etten,lapa kıvamına gelinceye kadar eti dişleriz. dişleriz kırmızılığı parça parça oluncaya kadar iştahla. dişimizin kavuğuna girmesine izin vermeyiz tek bir yamyalığın. zevkle yutarız,orgazmla içeriz. midemize varana kadar türlü türlü işkenceler ederiz. en iğrenç kemirgenliği biz yaparız en rezil sindirmeyi biz yaparız biz!!! öyle bir iştahla yeriz ki dudaklarımızı yalar,birbirine yapıştırır ve gözlerimi kapatırız.yutkunuşumuzun sesini sofradaki ete kadar göndeririz.
dıtt...dıt...dıt...dıtdıt...
aslında bu kadar nefret besleyceğimi düşünmezdim danny'e karşı. başta var olmasını isteyen, var olması için tepinen,didinen deliren bendim. başta çok isterken,beynimdeki bütün her şeyi bilmesini isterken neden şimdi böyle hissettiğimi elbette biliyorum. çok ileri gitti. tam ensemde!kulaklarımdan fışkırıp ayaklarıma kadar bir aura gibi çevreledi. danny'i bilmezsiniz. elbette bilmezsiniz. şimdi yok olmasını istiyorum. çok ileri gitti. parmak uçlarımda. hem ne bu düşüncesizlik ne bu unutkanlık bendeki. hem onun yüzünden. ölüyorsa zevkle izlerim onu ama uyuyor. çökmüş kanepesinde osurarak uyuyor. elleri hep bacaklarının arasında. kimi düşünüyor kim bilir. alttaki orospunun ona parasız asla vermeyeceğini söylemiştim. belki onu zor kullanır da duvara dayar diycem de diyemem. o güç yok onda.bu kemiklerle benim serçe parmağımı kıramaz bile. ama eline bir bıçak aldımı iyi keser. belki kadını da bıçakla beller. bunun olmasını da istiyorum aslında belki biraz hayata dönebilir. belki bir orgazmı paylaşınca bıçağı bırakır artık iş falan arar,belki adam olur belki siktirip gider kafamdan düşüncesi. ama yalan söylüyorum. kadını alsa da almasa da böyle kalacak o. bende ter kokuları içinde ölücem.
dıtt...dıt...dıt...dıtdıt...
tırnaklarının içinden kan gelir. ama o sarılığı asla boyayamaz kan. nasırları kapatamaz kan. kan yaşam vermez. kanını akıtırız biz. dibine kadar,son damlasına kadar. ve bekleriz üstü kabuk bağlasın,parlaklığını yitirsin,sıvılığını kaybetsin. kokusuyla sarhoş oluruz. içmeden daha. hem kim ister bu manzarayı bozmayı,kim ister zevkten mahrum kalmayı. hep o mu deşecek bağırsakları,gözleri o mu oyacak ve tırnaklarını o mı yiyecek. kan ter için de eve gelip etrafa işeyip kim uyur böyle rahat! kim kim!!! ben yaptım. daha ellerim morarmadı,daha kan soğumadı. daha korkuya kapılıp koşmadım. daha sokak köpeklerini kızdırmadım. sokak kapısını açık bırakıp karşıdaki ibneyi evime alıp zevk vermedim ona. ben bir düşünce bir daha kalkmam. öylece yatıp uyurum.uyumalı şimdi!!!
dıt...dıt...dıt...dıtdıt...
biri kapatsın şunu!

23 Ocak 2011 Pazar

ZEVK 2

ne yapardı o kurbalarına
derinlerini yüzer,karınlarını deşerdi
bundan da büyük zevk alırdı
tırnaklarını söküp işkence ederdi önce
gözlerine iğneler batırırdı
parmaklarının arasındaki ince deriyi makasla keserdi
dizlerine çiviler çakardı
bundan da büyük zevk alırdı
gece yarısı şehre sis çökmek üzereyken kurbanlarını aramaya başlardı
sis yeni çökmüşken kurbanı kucaklayıp arabasına atardı
bu kadar kolaydı çünkü işini bilirdi
şehrin dışındaki eski mezbahada severdi onları
fazla severdi sevgiden öldürürdü
içlerini boşaltırdı
bundan da büyük zevk alırdı
alırdı almasına ama koku dayanılmazdı
önce burnunu kesti
sonra kulaklarını
sonra da onları kesti
uzuvlardan kurtulmak kolaydı
ama kaygan sıvıyla birlikte zemine yayılmış bağırsakları kucaklayamazdı
kurumuş değirmen uzuvlara ev sahipliği yapar
orasını hiç düşünmez zaten
gevşek taşı üstüne çekti mi kimse anlamaz.
ama bağırsakları kucaklayamazdı
ayaklarıyla iteleyip durdu bir süre
ama koku dayanılmaz oldu
mezbaha tam mezbaha oldu
zevk alırdı bundan şüphesiz
alırdı almasına ama
zevk vermezdi kimseye!

18 Ocak 2011 Salı

Danny

gecenin bir yarısı evine zor atardı kendini. buzdolabındaki boş süt şişelerini dayardı dudağına. odanın ortasındaki kanepesine,yamulmuş minderlerin arasına yerleşir,kemiklerinin arasından zar zor nefes alırdı. hiç rüya görmezdi,tam anlamıyla uyuyamazdı bile. sokak köpekleri eksilmezdi peşinden,eklem yerlerinde kopar gibi olurdu koşarken. işte bu yüzden zorlanırdı ya,eve zor atardı kendini. terkedilmiş sokağın terkedilmiş köşesi.cepleri tütün dolu,iskelet kılıklı adam. kokuşmuş hırkasının arasından böcekler çıksa yeridir. uyurken ağzında gezen hamam böceklerini saymazsak temiz sayılır. ben onu bu haliyle severim.bu haliyle kimseye benzemez. yaşadığını kimse bilmez. bir ben bilirim;beni de o bilmez.
hah işte genzinden çıkan o homurtu da duyuldu. açık ağzından çıkan o ses...hep korkutur beni. bir gün kapıyı açık unutmuş,o sesi duyan yan dairedeki sümsük gelmişti odaya gayet gürültülü bir şekilde. tabii ben hırladım o beni duymadı. bizimkinin sesine gelmiş de sonra sessiz sessiz gitti. o da kendi kendine konuşuyor. benimki daha ona başlamadı. ama kafasında ne zırvalar dönüyor. mesela önümüzdeki günlerde alttaki orospuyla yatabilir,tabii para bulursa. yoksa verir mi yosma? kim bakıyorsa onun kokuşmuş kıçına. o göte o para verilir mi? bunca senedir yeminli gibiyim ben de ama bir gün onunla olmak aklıma gelmedi. ama benimkinin gelecek aklına bu fikir,bende kaşınarak mırıldayarak bu ikisini izlemeye gideceğim. sonrasında benimki odasına gelip gene uzanır şu kanepeye,ben de burada hamam böceklerini izleyeceğim.şu duvardaki islere bakıp,şıp şıp şıp... kaç kere dedim kendime şu musluğu tamir ettirmeli... ama yok olmaz,musluğu kullandığımı var ne bilsin!işte homurdanıyor gene elini bacaklarının arasına sokmuş neler düşünüyor kim bilir. 
"yok etmeli,yok etmeli..." 

15 Ocak 2011 Cumartesi

ZEVK

parmağının ucunu kesmiş salak.
durup dururken kesmiş.
sonra birde ağzına götürüp ziyafet çekmiş.
yutkunmuş ama o ne zevk? ne zevk o? 
dudaklarını yalamış,dudaklarını ısırmış
kesivermiş dilini
durup dururken kesivermiş
yutmuş da yutmuş.
içmiş de içmiş.
ne zevk o?o ne zevk?
tıka basa kanla doymuş
kesermiş etini
durup dururken kesermiş
sonra dudaklarını dayayıp kana kana içermiş
o ne zevk?ne zevk o?
yalarmış dudaklarını
üstünü başını silermiş