9 Ocak 2011 Pazar

ÇINAR VE KADIN

                          
    “Bunun için gelmedim” dedi genç kadın. Sesindeki çaresizlik dudaklarının titreyişinden anlaşılırdı.

   “Gözlerindeki dumanlı makyajın kasvetli kasvetli yanaklarına dağılışı ve sonsuz bataklık vadileri gibi kuruyuşu benim için eşsiz bir portreydi” diye anlatıyor ressam. “Kökünden koparılan büyük bir çınar” diyordu genç kadına,’’benim büyük eşsiz çınarım, sanki daha avuçlarım küçücükken,daha dizlerimde yaralar kabuklarını dökmeden dikmiştim bu büyük çınarı arka bahçeye.’’
  “O yüzyıllar gördü bende onunla gördüm” diyordu ressam. Ben onu dinlerken onun büyük çınarına aşık olmuştum. Bir ressamın boyaları kelimeler olmuştu sanki,fırçası dudakları,tablosu da kalbiydi ruhuydu. Ben bu düşünceler arasındayken,devam etti:

   “Ömrüm yettiğince dallarına tırmandım. Önümüze uzanan soluksuz vadiyi izledik,güneşin kardeşliğine kulak verdim. O,o kadar güzeldi ki,güneş batarken gölgesi topraklı zemine uzandığında gölgesinde ne kadar büyük bir leke olduğumu görüyordum. Ama o çok narindi,zarifti. Kırılgandı belki de;ama kökleri sağlamdı.”

   Bunları söylerken derin derin iç çekişlerini duymuştum. O iç çekişlere daha ne kelimeler sığacaktı,o an bilmiyordum. Kafasını salladı ve durdu biraz,oturduğumuz yerden tamamen uzaklaşmıştık.

   “Beni bırakınca” dedi,”dallarından kan çekildi büyük çınarımın. Bana sarılan dalları gevşedi. Eski haline hiç dönemedi çınar beni terk ediyordu,beni eziyordu eritiyordu. Güneş doğsa da bize doğmadı o günden sonra.” Ressam yaşlı gözlerle süzdü beni,o an belki de bin yaşında olduğunu düşündüm. Tualine attığı renkler siyah beyaz oldu sanki. Gözlerinin altı torba dolu yaşlı bir adam hüzünlü bir sanat aşığıydı o.

   Titreyerek konuştu sonra hıçkırdı bazen,bazen de sustu:”Ah benim yaşlı çınarım bir cam gibi kırılgandı, onun sayesinde sevdiğim renklerin hepsi soldu. Ben güneşin tatlı turuncusunu onunla tanıdım, yıldızların keskin beyazlığını, karşılıklı içtiğimiz kahvenin şekersiz kahveliğini onunla sevdim.”

   Ressamın evine şöyle bir göz attım o an. Gerçekten yalnızdı. Önümde o çınardan bir parçaydı sanki ayaklarından kan çekilmiş. Dayanamadım “ne oldu” dedim,”senin çınarına?”
Sustu,birkaç kez konuşmaya çalıştı;fakat kelimeler tökezledi gene sustu.

   “Bunun için gelmedim” dedi genç kadın, “bir görmeye geldim seni, bir sesini duymaya son kez renklerini koklamaya geldim. Bir şiirden silinen mısralar gibiyim,karalıyorlar beni,hiçbir yerde yerim yok. Yeryüzünden siliniyorum.”

   Sustu ressam ve içinden anlattı. Bir melodi başladı çınarın dallarına konan kuşların dilinden:“Sonra onu tepedeki ulu çınarın himayesine verdik.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder