9 Ocak 2011 Pazar

MAYMUN


                              
    Oyun bitti,perde kapandı. Maymun kendisine bakan insan yığınını izlemekten büyük bir haz alıyordu,mutluydu. Kendisine sayın diyebilirsiniz. Tokalaşıp tebrik edersiniz. Ama değişmez gözünde değeriniz. Siz yine bozuntuya vermeyen bir insandan öte değilsiniz.
   “Bu maymun gerçekten yetenekli. Gelecekte onu daha iyi yerlerde göreceğiz,bundan eminim.”
   “Eee,tabii görebilirsiniz,kim bilir.”
   Maymun soyunma odasına geçince şöyle bir durakladı:
   “Yahu ben bu insanlara ne veriyorum. Kolumu kaldırıyorum,koşuyorum,ağzımdan kelimeleri olması gibi çıkartıyorum da,ben maymunum be! Maymun!!! Muz yemem gerek benim. Çekirdek pisliklerini atmalıyım suratlarına suratlarına. Daldan dala soytarılık yapmalıyım. Göbeğimi gere gere gülmeliyim.”
   Bir sigara yaktı ve oturdu,ceketinin cebinden çıkardığı geçen gece yemiş olduğu simidin susamlarını ağzına götürdü.
   “Yahu ben bir maymunum.maymun!!! Ne var bunda bu kadar  normal karşılayacak.”
   Evine gidip yatacaktı. Yatardı da uyur muydu? Uyurdu tabii,hem de soluksuz. Hani derler ya soluksuz uyumak diye,öyle işte. Sabaha ölü kalksa maymunun ardından cenaze kalkar sonra oyunlarındaki başarısıyla anılırdı. Malum tarihe de ilk maymun oyuncu diye geçerdi. Çok uğraşmıştı ama sirklerden terfi etti,ilk önce muzu bıraktı,muzu bırakınca sigaraya başladı. Sigarayı bırakmaya başladı göbeği çıktı,sakız çiğnedi sigarayı bıraktı,nikotin sakızları yoktu o zamanlar,olsa onu da denerdi. Daha bir oturaklı oldu,soytarılığı bıraktı. Felsefi tiratlarda bile yer aldı.
   Ama yok yok! Böyle oldu diye anlatmak isterdim. Yalan söylemeyi severim ne de olsa. Ama şimdi canım pek çekmiyor. İki çift doğru konuşalım.
   Aslında ben bu maymun ne halt oldu da buralara geldi bilmem. Aman size ne,bilsem de söylesem çok mu ilgilenirsiniz? Ama bilmem işte;zaten o da benimle yeni tanıştı. Tanışmamız bir sonbahar günü gün batımında oldu. İnanmadınız değil mi? Maymunla gün batımında tanıştık,ne garip bir hikaye. İnanmayın inanmayın ama doğru. Ben sahile inmişim bir soda götürüyorum. Midem sancılı çok yemişim. Denizi izlerken içimden geçenler çok sıradan şeyler “acaba bu denizin en derin noktası neresi” gibi. Dalmışım taa o derinlere sonra bir baktım yanımda bir maymun. Başta evet çok acayip geldi;ama sonra duruma alışıyorsunuz. Aramızda iki karış bir mesafe,kokusu burnuma kadar geliyor ama şık giysilerinden olacak bu konu ondan mı geliyor diye tereddüt ettim. Emin de olamadım o zaman,şimdi düşünüyorum da kesinlikle ondan geliyordu. Bende pek temiz insan değilimdir ama yani işte… Ben bunları düşünürken ağzından birkaç cümle çıktı ama oraları anlayamadım artık. Yuvarlamak gerekirse söyledikleri aşağı yukarı şöyle bir şeydi:
   “Düşündüğünüz gibi değil, yani acayip değil demek istiyorum. Artık benim ve benim gibileri sokakta gazoz içerken,parkta yürürken ya da güneşlenirken görebilirsiniz. Size şimdiden söyleyeyim en iyisi böyle olması. Hem daha ne kadar sizin aranızda sizden saklanarak yaşayabilirdik ki? Bize abuk subuk alkış tutmanız,çekirdekleri tükürüp tükürüp iki ciyakladığımızda avaz avaz gülmeniz,şaklabanlık yapıp oraya buraya tırmandığımızda bak bak diyerek küçük insancıklarınıza bizi parmak ucuyla göstermeniz… Biz de düşündük,çok düşünmedik ama,hemencecik karar verdik. Dedik ki:”topluma karışalım.” Ama inanın bende bazen  kendimi yadırgıyorum. Böyle dilimi damağıma dokundurup ‘r’ sesi çıkarmamı mesela,sonra benim için gelen onlarca insanın arasında benimle tanışmak isteyenlerin olmasını  yadırgıyorum. Oyunculuğa başladığım günden beri yani doğduğum günden beri demek istiyorum  bu kadar ilgi görmemi, bundan para kazanmamı,smokinler içinde oturup iki felsefi laf etmemi yadırgıyorum. Lakin pek  akıllı insanlarsınız ama beni sahnede görmeyi,benim smokinlerimi, kıllı ellerimle gazoz içmemi yadırgamıyorsunuz. Ahh,nasıl belli oyunlarımdan birini görmediğiniz. Bana şaşkın şaşkın bakmayın öyle. Diyorum ya alışın bunlara. Bakın anlattığım gibi pek çoğu çoktan kaptırdı kendini bu gerçeküstülüğe,sizde kaptırın. Gerçek kavramı değişti artık. Hem modası da geçti. Bugünün modası işte bu,ben. Tam olarak,baştan aşağı,bütünüyle ben! Moda benim!!!”
   Maymun derin derin nefes almıyordu,derin derin düşünmüyordu. Basit düşündü ve devam etti:
   “Kafanızdaki yanılsamayı anlamıyorum inanın. Gerçekten! Diyordum ki içimden “ biri mi çıkmaz yahu bana sen maymunsun hop kardeş nereye,haddini bil filan” diyecek. Herkes mi alkışlar herkes mi takdir eder? Kim bu kıllı ellerimi sıkmak için can atar,kim bu leş kokan ağzımı öpmek için heveslenir? Sonunda buldum işte. Siz  bu elleri yadırgıyorsunuz. Ağzımın pis kokusu midenizi bulandırıyor. Benden nefret edecek sebebiniz yok belki,gelmişim şuraya konuşuyorum işte. Beni bundan önce gördünüz mü? Yok. Beni bundan sonra görecek misiniz? Elbette. Belki konuşmayız belki dost olmayız ama oyunuma gelirsiniz  herhalde. Gelirsiniz değil mi? Gelirsiniz canım. Perde kapandığında beni alkışlayan süslü kadınlara,jilet gibi ütülenmiş takımlar içerisindeki adamlara da şöyle bir bakarsınız. Onlar ayağa kalkar siz kalkmazsınız. Onlar alkışlar siz onlara şaşırır,alkışlamazsınız. İçinizden maymunu alkışlıyorsunuz demek gelir,ha dersiniz belki ama bağırmanız gerekir. Bağırmazsanız duymazlar, bağırırsanız şöyle bir bakarlar. Aslında itiraf etmek gerekirse,ki bence hiçbir zaman  itiraf gerekmez sadece söylenecek bir şey için dinleyiciyi heyecanlandırmak amaçlanır, ben de bana karşı çıkan hiç kimsenin olmamasını isteyebilirdim. Denizin bile benim kararıma göre hareket etmesini isteyebilirdim, içindeki balıklar arasında bile ünlü olmayı isteyebilirdim. Ama sizin  aranızda kalıcı olabilmek için iki üç isyankarla karşılaşıp onları def etmek gerekiyor ya,bende ondan bir arayış içindeydim. Nerde o isyankarlar? İsyankar bile yeterli olurdu derken,sizi buldum. Midenizdeki sancının dudaklarınızı büzüştürdüğü gördüm,sonra o sodanın yudumlanışı… İşte o genzinizi yakıp midenize indiğinde dudaklarınızın ekşimeyle gerildiğini gördüm. Yerleşik bir his değil o sancı ve unutulmaz hiç değil.”
   Bir sonbahar yeli beni ürpertti o sıra. Denize bakıyordum,o da bakıyordu. Güneşin bu maymuna benzediğini düşündüm kısa bir an için ve dondum. Hava soğuk muydu değil miydi hatırlamıyorum,üzerimde ne vardı sorsanız hayatta hatırlamam. İşte tanışmamız bu şekilde gerçekleşiyordu, hala hatırlarken garipserim aslında ona hiç alışamadım ki. Umarsızca muz yediğini gördüğümde hayvanlığından hiçbir şey kaybetmemiş diye düşünürüm. Sonra muzu bırakıp tiradını çalışmaya başlayınca hayvanlıktan çoktan sıyrıldığını sanırım. Anlayacağınız gibi onunla o günden sonrada görüştük üstelik fazlaca iyi oldu aramız. Yine de onu ne olarak gördüğümü bende bilmiyorum. Ona maymun derken içimden bir nefret fışkırdığı oluyor ama bu durum hoşuma da gitmiyor değil. En kötüsü de ‘isyankarı’ alt ettiğini düşünmem. Onun insanların arasında elini kolunu sallayarak dolaşabileceği düşüncesi bile hastalanmama yeter. Yere tükürdüğü, çimlere bastığı, hız limitini aştığı düşüncesi… Toprağımıza köklerini saldığını, en derinlere kadar… İşte bu komaya girmeme bile neden olabilir. Başımda bekleyecek yakınlarımda onun oyunlarından birinde düşünmeden gülüyor olurlar muhtemelen.
   Oyun bitti,perde kapandı. Maymun kendisine bakan insan yığınını izlemekten büyük bir haz alıyordu,mutluydu. Kendisine “sayın” diyebilirsiniz. Tokalaşıp tebrik edersiniz. Ama değişmez gözünde değeriniz.
   İşte ben o insanların arasındaydım. Ve bir tek  ben ayaktaydım. Ve bir tek ben görüyordum kapanan perdelerin aralarından onu.  Ve bir tek ben bir rüyadaydım herkes uyanmıştı. Kulağıma gelen senkronize dıt dıt dıt sesleri arasında gözlerim kapalıydı. Üç ay boyunca o sesleri duydum sonra bitti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder